Bölgede DAİŞ saldırısının başlangıcından bu yana PKK ve PJAK unsurları, kitlesel propagandalar yaparak ve farkli uluslarda olan Kürt vatandaşları birbirlerine duydukları sempatiyi suistimal ederek Kürt vatandaşları yanıltmaya çalışıyorlar.
IŞİD birdenbire ortaya çıktığında, İran Kürtler onların Irak ve Suriye’yi kasıp kavurmalarını, Ezidileri alıp Kürtleri öldürmelerini izlediler, ve tehlikenin İranli Kürdistanı’na da ulaşmasından korktular. İranlı Kürtleri, dünyanın her yerinden askerler ve gönüllülerle birlikte Suriye’ye gelip IŞİD’le savaşmaya çekmek için büyük propaganda fırtınaları düzenlendi. IŞİD diğer düşmanlardan farklıydı.
IŞİD ile mücadele, bir siyasi parti veya belirli bir silahlı grupla ilgili değildi. Onlara göre IŞİD herkesin nefret ettiği ve savaşılması gereken bir düşmandı.
Aynı PKK propagandasına karışanlardan biri de Yusuf Babaei idi. Yusuf’in kardeşi Yaser Babaei, İran Kürdistan İnsan Hakları Gözlemevi ile temasa geçti ve şunları söyledi:
“Kardeşim o sırada evli ve üç çocuğu vardı, ancak ne yazık ki ne zaman bir IŞİD saldırısının resmini görse, kendini kaybediyordu. Tabii ki bir şey yapmak istemedi, yani bize hep böyle söylüyordu, ama sürekli PKK ile ilgili kanalları takip ediyordu ve her seferinde bu saldırılara üzülüyordu ama böyle bir ihtimal olduğunu düşünmüyorduk. Onlar abimi oraya çekmek isterdiler, gece gündüz büyük propaganda yaparak.”
“Her ne olursa olsun evli olduğu için ve hatırladığım kadarıyla çocuklarını çok severdi ve onlardan ayrılması mümkün bile değildi, o üyelerin kardeşimi nasıl aldatıp onu benden almayı başardığını ancak Allah bilir. Yusuf kaybolduğunda onu nerede arayacağımı bilemedik. Belki de şüphe duyabileceğimiz en son yer, hep bahsettiği ama bizim asla inanamadığımız Suriye’ydi.
“Maalesef birkaç aydır ondan haber alamadık ve elimizden geldiğince onu aradık. Başına kötü bir şey geldiğinden bile şüphelendik. Neredeyse altı ay sonra kendini aradı. Sohbet uzun sürmedi. Tek söylediği, Suriye’ye gönderildiği ve orada yaralandığı oldu.”
“Görüşme sırasında dönmesi için ısrar ettik, eşi ve çocukları kötü durumdaydı ve hepimiz onu çok özledik. Ama birdenbire biri telefonu ondan zorla almış gibi boğuk sesler duyduk, görüşme kesildi ve artık kendisine ulaşamadık. O zamanlar Suriye’deki durum çok güvensizdi ve Yusuf’in peşinden gitmenin bir yolunu bulamadığımız için sadece dua edebilirdik. Numara kapalıydı, Suriye numarasıydı.”
“Bu davanın üzerinden neredeyse bir yıl geçti ve Türkiye ile ilgili bir numara bizi arayıp kardeşimin Suriye’de öldürüldüğünü söyledi, bu çağrı bizim bu konudaki şüphelerimizin odağı oldu ve bir yandan da ani ölüm haberimiz oldu. Nasıl olur da kardeşim Suriye’de öldürülmüş de bunu bize Türkiye’den anlatmışlar?! Bu yüzden ağabeyimiz onun peşinden gitmeye karar verdi. Irak Kürdistanı’na gittiğinde PKK’nın karargahlarından birine gitti ve orada sevgili kardeşimin Suriye’de öldürüldüğünü ancak ceset olmadığını, mezar olmadığını ve araştırma için Suriye’ye gitmemize izin verilmediğini söylediler. Ağabeyim daha sonra orada yapabileceği bir şey olmadığı için İran’a dönmek zorunda kaldı.”
“Şimdi biri bana lütfen söylesin, o üç masum çocuğun günahı neydi? Neden bir ailenin babasını onlardan alsınlar? Savaşacak genç yok mu? Her erkek ve kadını alıp DAİŞ’in elinden döndükleri her kasaba için yaklaşık 5000 şehit vermeleri mi gerekiyor? Ama yine de bu olay bizim için çok aptalca, kardeşimiz Suriye’de öldürüldü diyorlar ama Türkiye’den haber veriyorlar ve fiziki takip için adresleri Irak’ta!”
“Gerçekten çok acayip bir konu… İzini kaybetmemiz için ellerinden geleni yaptılar…”